BLOG

Dumlupınar’ın Sessiz Feryadı: “Ah Bir Ataş Ver” Türküsünün Yankısı

4 Nisan 1953’te İstanbul açıklarında, 81 denizcimiz Dumlupınar faciası sonucu yaşam savaşı verdi. İsveç bandıralı bir ticaret gemisi ile çarpışan Dumlupınar Denizaltısı; 87 metre derinliğe, denizin kara sularına gömüldü. Çaresizliği ve kabullenişi iliklerinize kadar yaşatan olay, Ertuğrul faciasından sonra Türk Deniz Kuvvetleri’nin en çok kayıp verdiği ikinci kaza olarak tarihe geçti. Hikâyesini her dinlediğinizde ise, kanayan bir yara olmayı sürdürüyor.

Dumlupınar Denizaltısı Faciası

Tarihine baktığımızda ilk olarak 1944’te “Blower” ismiyle rastlıyoruz. İlk görevini yerine getirmek üzere çıktığı yolculuğu, fırtına ve sis etkisi ile ABD devriye botuna çarparak sonlandırıyor Blower. Daha sonrasında 2. Dünya Savaşı’nda görev yapan denizaltı, 1950’de Türk Deniz Kuvvetleri’ne devredilerek Dumlupınar adını alıyor. Ve böylelikle Türk sularındaki hikâyesi başlamış oluyor.

Takvimler 4 Nisan 1953’ü gösterdiği sıralarda, Dumlupınar Çanakkale Boğazı Nara Burnu açıklarındaydı. Yoğun sis ve zifiri karanlık ona eşlik ediyordu. Talvek hattını geçmekte olan İsveç bandıralı yük gemisi Naboland, o noktada manevra şansı olmayan Dumlupınar’a çarptı. Çarpışma etkisi ile burun üstü hâlde duran Dumlupınar, hızla denizin dibini boyladı. O anlarda güvertede bulunan az sayıda denizci bir anda kendilerini denizde buldu. Yüzeyde kalan denizciler, 2 saat mücadelenin ardından kurtarıldı. 56 denizci çarpışma esnasında, denizaltının kıç tarafına ulaşamayarak şehit oldu. 22 denizci ise zor koşullarda, 87 metre derinlikte yaşam mücadelesini sürdürdü.

Facia Sonrası Çaresiz Bekleyiş

Batan denizaltındaki 22 denizci, acil durum şamandırasını su yüzeyine fırlattı. Çaresiz bekleyiş süreci, şamandıradaki ahize aracılığıyla kurulan bağlantı ile sakinledi. Yapılan hesaplar ve araştırmalar sonucu, içerideki havanın 72 saatin sonunda tükeneceği belirlendi. İrtibat kurulan “Kurtaran” adlı kurtarma gemisi, denizcilere umut verdi. Bazı önemli durumlara değinerek, moral bozmamalarını ve mevcut oksijenin 2 gün daha yeterli olacağını iletti.

Bu süreçte su yüzeyine bir denizcinin cansız bedeni ulaştı: Astsubay Ulvi Erhazar. Yeni doğan çocuğunu görme umuduyla, gözlem kapağını açarak can havliyle yüzeye ulaşmayı denemişti. Fakat imkanı olmayan bu ihtimal ile, maalesef ki şehit olmuştu.

Kurtarma ekipleri zamanla yarış hâlindeydi. Dalgıçlar yaptıkları 11 dalışta basınç ve derinlik sebebiyle çok yaklaşmalarına rağmen o seviyeye ulaşamadılar. Kurtarıcı’dan bir uyarı geldi: “Gerekmedikçe konuşmayın, türkü söylemeyin ve sigara içmeyin.”. Kurtarma çalışmaları seferberlik ile devam etmekteydi. Zaman geçtikçe umutsuz ve çaresiz bir duruma evrilen çaba, en son duyuru ile tükenmiş oldu: “Rahatça konuşabilirsiniz, türkü söyleyebilirsiniz ve hatta sigara içebilirsiniz.”. Ümidin tamamen tükenmesiyle, torpido dairesine sığınan 22 denizci onları bekleyen ölümü kahramanca göğüslediler. 7 Nisan 1953’te ise, yaklaşmakta olan son gerçekleşmiş ve irtibat tümüyle kesilmişti. Günlerce süren; Güneş’i bir daha görebilme umuduyla canlanan bekleyiş, acı ve ağır bir kayıp ile sonlanmıştır.

Candan Can Götüren Türkü: “Ah Bir Ataş Ver

Dinlediğimizde bile fazlasıyla yürek burkan o sözler, Dumlupınar’da tüm gerçekliği ile yaşanmıştır. Kahraman denizcilerimizin, ölümle burun buruna, içine sıkışmış oldukları çaresiz anı söz ve müziğe döker aslında. Kabullenişi, haklı bir korku ile harmanlar. Hisleri ve sözleri bu sebepten derindir. Dumlupınar’da cesaret ve fedakârlığın bu çarpıcı örneği, bu sebeplerden “Ah Bir Ataş Ver” türküsü ile bağdaştırılabilir. Vatan sevgisi ve askeri yaşamın zor koşullarını işlemenin yanında, ölümün gerçekliğini de beraberinde getirmektedir. Günümüzde de hâlâ toplumun kanayan yaralarını hafızada canlı tutan bir türküdür.

İçeriğin son cümlelerine gelirken, facianın acısını derinden hissediyor ve şehitlerimizi de saygıyla anıyorum.

Dumlupınar Şehitlerimiz

SUBAYLAR: Kurmay Albay Hakki Burak, Makine Kıdemli Yüzbaşı Naşit Öngören, Makine Yüzbaşı Affan Kayalı, Güverte Üsteğmen İsmail Türe, Makine Üsteğmen Fikret Coşkun, Güverte Teğmen Bülent Orkunt, Güverte Teğmen M. Şengün.

ASTSUBAY KIDEMLİ BAŞÇAVUŞLAR: Şevki Özsekban, Ali Tayfun, Emin Akan, Ömer Öney, Mehmet Fidan, Mehmet Denizmen, Sait Yıldırım.

ASTSUBAY BAŞÇAVUŞLAR: Ulvi Erhan, Hasan Cebeci, İhsan Yeter, Ziya Okuturlar, Fevzi Gürsan, Niyazı Başar, Sabri Güdeberk.

ASTSUBAY ÜSTÇAVUŞLAR: Cemalettin Denizkıran, Selahattin Çetindemir, Zeki Gider, Kemal Acun, Cemal Kaya, Naci Özaydin.

ASTSUBAY ÇAVUŞLAR: Bahri Sertesen, İhsan İçdemir, Selami Özben, İbrahim Altıntop, Şaban Mutlu, İhsan Coşkun, Hamdi Reis, Samim Nebioğlu, Murat Doğan, İhsan Aral, Zeki Açıkdağ, Necdet Yaman, Tuğrul Çubuk, Mehmet Ali Yılmaz.

ÇAVUŞLAR: Veysel Saygılı, Ramazan Yurdakul

ONBAŞILAR: Niyazi Giritli, Züğfer Ceylan, İbrahim İşlemeci, Murat Yıldırım, Mehmet Kızılışlık, Emin Süzer.

ERLER: Mehmet Demirel, Ali Gökçü, Nurettin Alabacak, Ömer Yalçı, Ali Aslan, Ülfettin Akar, Bekir Sarı, Yusuf Demir, Mehmet Aydın, Mustafa Özsöy, Nuri Acar, Hüdai Çağdan, Kadir Demiroğlu, Fikri Ulaştırıcı, Hüseyin Sayın, Hüseyin Kayan, Kenan Odacıoğlu, Ahmet Günal, Mustafa Taşçı, Hasan Bozoğlu, İbrahim Aksoy, Feridun Kırcalı, İsmail Özdemir, Hasan Arslan, Ahmet Özkaya, Enver Uçar, Necati Kalan , Murat Suyabatmaz, Mehmet Demir, Galip Yılmaz, Hasan Kelleci.

Yorum gönder