Edebiyattan: “Tutunamayanlar” Etkisiyle Modernist Yazar Oğuz Atay
Edebiyatımızın yeni yüzü olan Oğuz Atay’ı gerçekten ne kadar tanıyoruz? Çağ, toplum, çevre, koşullar fark etmeksizin birey ile toplumu aynı mercek altında bir araya getirdiği eserleri; zamanla yarış hâlinde tökezlemeden varlığını sürdürüyor. Peki o kadar eser arasında; kimine göre bir ömür törpüsü, kimine göreyse sonu görünmeyen keyifli bir süreç olarak değerlendirilen “Tutunamayanlar”, neden yazınımızda bir dönüm noktası oldu? Anlatımında ve içeriğinde kendine özgün bir tarz barındırıyordu; yalnızlık, kimlik arayışı, toplumsal eleştiriler ve mizah aynı kefede. Sizce Atay, Türk toplumunun modernleşme sürecindeki yalnızlardan mı bahsediyordu sadece, yoksa hepimizden bir parça var mıydı eserlerinde? Yazarımızın hayatını, edebi yolculuğunu, fikir dünyasını daha yakından tanıyacağınız bu içeriğimizde; sorularınızın cevaplarına ulaşacaksınız. Keyifli okumalar!
Hayatından Edebiyatına – Bir Mühendis, Bir Yazar
Oğuz Atay’ın hayatı, bir bakıma çağının çelişkileri ile şekillenmiş, bireysel bir isyanı ve arayışı temel alan bir hayat hikâyesidir. 1934 yılında İnebolu’da dünyaya gelen yazarımız, eğitim sürecinin sonrasında kariyer yolculuğunda ilk adımını mühendislik ile atmıştır. Eğitim anlamında ailesi her zaman arkasında durmuş, onun için en iyi fırsatı sunmaya çabalamışlardır. Ancak durumun aksine Atay’ın ruhu ve kalbi, insanın varoluşu ve kendi iç yolculuğu ile ilgileniyordu. İlgisini erteleyerek, İstanbul Teknik Üniversitesi’nda inşaat mühendisliği bölümünü kazanmış ve eğitim sürecinde öyküler, denemeler yazmaya başlamıştır. Bu girişimlere rağmen içinde bir türlü sönmeyen, gün geçtikçe kapsamını genişleten bir yazma istediği varlığını sürdürmüştür.
İşleyiş süresince kendini daha iyi tanımış ve asıl benliğini de keşfetmiştir. Atay için, mühendislik eğitimi bir zorunluluk, edebiyat ise bir tür kaçıştı. Hayatının hangi noktasında olursa olsun, içindeki yazma isteğini söndüremeyeceğini fark etmesiyle, akıntıya karşı direnmeyi de bırakmış oldu. Zamanla çizdiği yolun dışına taşarak edebiyat dünyasının odak isimlerinden biri hâline geldi. Kendi içinde kaybolup, yolunu bulduğu bu süreç yalnızca mesleki bir tercih değil, insanın kimlik arayışının da güzel bir örneğiydi. Eserlerini de kendi kimlik bunalımlarından ve zihin akışından yola çıkarak şekillendirdi. Kalemiyle insanı ilmek ilmek işleyen, okurlarının yaralarını kimi zaman kanatan kimi zaman ise özenle saran özgün anlatımıyla, edebiyatımızda ün kazandı ve herkesçe tanındı.
Yazınımızın Yalnız Kahramanı: Oğuz Atay
Atay’ın hayatına dair en çarpıcı özelliklerinden biri, onun içine kapanık ve gözlemci karakteriydi. Duygusal dünyasında sürekli bir huzursuzluk, yabancılaşma hakimdi. İnsanları ve hayatı yorumlayışında kendini hep bu çemberin dışında buluyordu. Yaşadığı ağır hisler, eserlerinin de temel yapıtaşını ortaya çıkardı: yalnızlık ve yabancılaşma teması. Tutunamayanlar da melankoli havasına sahip, yalnızlığı ve kimlik arayışını işleyen bir romanıydı yazarımızın. Lakin, bu yola daha önce ayak basmış olan herkes gibi; Atay’ın değeri de yaşadığı çağda anlaşılamadı. Tutunamayanlar ilk çıktığında, beklenen ilgiyi görmedi ve büyük bir yankı da uyandırmadı. Oğuz Atay, edebiyat sahasındaki bu dışlanmaya ve ilgisizliğe hiç aldırmadı. Yazarlık yolunda doğru bildiği yoldan hiç ayrılmadı.
Edebiyat, onun penceresinden dizilmiş birkaç sözcükten çok daha fazlasıydı. Sancılı ve yoğun işleyen, insanın kendini bulma sürecinin ta kendisiydi aslında. Yazına baktığında toplumu yansıtan bir mercekten farklı olarak kendisi ile iç hesaplaşmalar yaşayan ve yalnızlığın dibinde sürünen bir bireyi görüyordu o. Yani edebiyat; topluma sarılmak değil, aidiyetten kaçınarak kendi ruhunun ezgilerini keşfetmekti. Eserlerinde de kendi felsefesini tüm derinliği ile dile getirdi. Herkesin insan olmanın doğasından kaynaklı sahip olduğu üzeri örtülü hisleri, çekinmeden korkusuzca metinleri arasına yerleştirdi. Sözcüklere dökerek işlediği duyguları, kendi deneyimleri ile harmanlayarak özgün bir çizgi oluşturdu. Bir mühendis gibi dünyayı inşa etmeyi değil, var olanı bir yazar gözünden ince eleyip sık dokuyarak işlemeyi seçti. Öyle bir ustalıkla yaptı ki tüm bunları, kimi anlamadı kimiyse anlamlandıramadı eserlerini.
“Tutunamayanlar”: Bir Dönüm Noktasının İzinden
Oğuz Atay’ın adını tam anlamıyla duyurduğu “Tutunamayanlar” romanı, Türk edebiyatının en kıymetli ve en derinlikli eserlerindendir. 1971’de yayımlanan eser, genelinde ağır bir eleştiri içeriğine sahiptir. Bireysel bir varoluş sürecini işlerken, perde arkasından toplumsal yapıya dair güçlü bir eleştiridir de aslında. Atay’ın kaleminden toplumsal yabancılaşmaya, bireysel kimlik arayışına varoluşçu bir bakışla farklı bir pencereden bakmanız mümkündür. Bunun yanı sıra okuma sürecinizde çoğu zaman sizi yalnız bırakacak ve kendi kabuğunuza çekilerek sorunlarınızla baş etmeyi size öğretecektir. Öğretici yönüyle de okuması ve anlamlandırması oldukça güç bir romandır Tutunamayanlar.
Romanın başkahramanı Turgut Özben; bir yandan kimlik bunalımında bocalarken, diğer bir yandan toplumun modernleşme sürecindeki çatlakları gözler önüne serer. Turgut, topluma aidiyeti olmayan ve genele ayak uyduramayan bir karakterdir. Duygusal olarak parçalanmış olması sebebiyle, sürekli iç monologlar yaşar ve bu durum ile yüzleşmekten ziyade kaçmayı seçer. Atay, bu süreçte zorlanan kahramanına sırdaş olarak, süreç ile baş etme mekanizmaları geliştirmesini sağlar. Ve böylelikle kazanılan felsefi derinlik ile arayış kişisellikten çıkarak, toplumsal bir meseleye dönüşür.
Turgut, arkadaşı Selim Işık’ın intiharı ile başlar bu yolculuğa. Selim’in ölümünden sonra ortaya çıkan mektuplar, Turgut’u da içsel bir dönüşüme sürükler. Mektuplar aracılığıyla hem arkadaşının ölümünü açıklamaya çalışır, hem de kendi içsel boşluğunu keşfederek bir yüzleşme sürecine girer. Selim’in aslında toplumun dayatmış olduğu “normal” yaşamdan sapmış, hayata dört elle sarılamamış tutunamayan bir birey olduğunu anlar. Bu arayış yalnızca bir ölüm olgusu ile ilişkili değil, aynı zamanda toplum normallerine bağlı, kabuğunu kıramamış Turgut’un kendi yolculuğunu da içerir. Süreç Selim’in hayat akışındaki düşünceleri, insanları, olayları işler. Zamanla karmaşık imgeleri anlamlandıran Turgut, bu karmaşayı çözümlemek için insanın derinlerine iner.
Romanın geneli bu anlama sürecini, anıları ve iç konuşmaları içerir. Modernist teknikler ile monologlar, olay akışında uzaklaşma gibi unsurlar da barındırır. Uzunca bir okuma sonunda, öncekinden tamamıyla farklı bir bakış açısı sunar sizlere. Ve işin ilginç yanı her okuduğunuzda fikirlerinizin sabit kalmayarak, değişme sürecine tanık olmanızdır. Son olarak ilginç bir bilgi daha: Tutunamayanlar’ın 76 sayfalık bir bölümünde yazarın hiç noktalama işareti kullanmamasının sebebinin, biz okurlardan bu duraksamaları yerleştirmemizi beklemesi olduğunu biliyor muydunuz?
Yorum gönder