BLOG

Felsefi Mutluluk Arayışı : Bilgelik – Tatmin ve Anlam Üzerine

Her insanın aşina olduğu; hayatın bazı dönemlerinde kazanılan, çoğu zaman ise yitirilen bir kavram mutluluk. Soyut olarak nitelendirilirken, kimi insanlar tarafından somutlaştırılabilir de. Peşinden gidilir fakat genellikle ulaşıldığında anlamını tümüyle kaybeder. Bu durum sonucunda ise, insanlar olarak belki de kendimizi bile bile kandırarak yeni bir hedefe mutluluk anlamı yükler ve yola koyuluruz. Aynı döngü hayat boyu tekrarlar gider. Peki ya bu zinciri kırmak istesek, mümkün mü? Bakış açınızı, mutluluk tanımınızı, algınızı değiştirmeniz ile bu mümkün.

Mutluluğun Kökeni

“Mutluluk” kelimesinin kökenine baktığımızda, karşımıza iki ihtimal çıkıyor. “Mut” kelimesinden türemiş, Eski Türkçe döneminde “mutlu” anlamı taşıyan kökten gelmiş olması muhtemel. Bir diğer ihtimal ise, Arapça “mutt” sözcüğüne dayanıyor olmasıdır. “Mutt” Arapça’da “neşe, keyif” anlamına gelir. Yani böylelikle kelime kökeninin “mut” olduğunda hemfikiriz. Zamanla türemiş, anlam değişimleri yaşamış, yöreden yöreye ağız açısından farklılık göstermiş olan “mutluluk” sözcüğünün günümüzdeki tanımını da incelemekte fayda var. TDK’ye baktığımızda tanım olarak, “Bütün özlemlere, bütün isteklere eksiksiz bir biçimde ve sürekli olarak erişilmekten duyulan kıvanç durumu, bir istek ya da özlem yerine geldiğinde duyumsanan sevinç.” şeklinde ifade edilmiştir.

Filozofların Gözünden Mutluluk

Felsefe sorularının zamansız olması da göz önünde bulundurulduğunda tarihte birçok kez problem olarak ele alınmış bir konudur mutluluk. Antik Yunan filozoflarının merceğine çok farklı tanımlar ve anlamlar ile girmiştir. Genel bir tanımlama yapmak, fikir yürütmek için önce değerli filozofları anlamakta fayda var.

Sokratês, mutluluğu erdem ile ilişkilendirir. Ona göre bilgi ve erdemin bütünlüğü, insanı mutluluğa ulaştırır. Bu özellikleri taşıyan bir insanın doğal olarak mutlu olacağını savunur.

Platon ise ruhun üç bölümünden bahseder. Bunlar; akıl, cesaret ve arzudur. Mutluluğun bu üç ruhsal unsurun uyumu ile ortaya çıkacağını düşünür. Ayrıca insanın sosyal bir hayvan olduğunu da göz önünde bulunduran Platon, ideal bir toplum düzeninin önemini de vurgular.

Aristoteles mutluluk tanımında, “eudaimonia” terimini kullanır. Bu terim yalnızca haz ve zevki içermekle kalmayıp erdemli bir yaşam ile iyi karakteri de bünyesinde barındırır. Gerçekleştirilmiş bir potansiyel ile kişinin erdemli, mutlu bir hayat süreceğine işaret eder.

Epikür, mutluluğu haz ve acının yokluğuna bağlar. Ona göre mutluluğun kaynağı, akıllıca tercih edilmiş ve dengeli zevklerdir. Basit bir yaşamın, bilgi ve dostluk gibi manevi zevklerin mutluluk için kaynak niteliği taşıdığına inanır.

Stoacılar ise mutluluğun dışsal koşullardan bağımsız olduğunu savunur. Onların düşüncesinde, mutluluk erdem ile elde edilen içsel bir dinginlik hâlidir. Kişinin öz tutumuna bağlı olarak, olayları hoşgörü ve kabullenme ile karşılamasını mutlulukla bağdaştırır.

Rousseau, konuya bireysel yaklaşmanın doğru olduğunu düşünür. Toplum ve medeniyet kavramları, işleyişleri ile bireysel mutluluğu bozar. Gerçek mutluluk basit bir yaşam sürerken, medeniyetin getirdiği yapay değerlerden ve rekabetten kaçınmaktır.

Nietzsche, mutluluk için bireysel güç ve yaratıcılık kavramlarını kullanır. Geleneksel ahlaki normların reddi ile bireyin kendi değerlerini yaratarak, “üstün insan” idealine ulaşmasıdır. Kişinin bireysel özgürlüğü ve kendini aşması beraberinde mutluluğu da getirir.

Mutluluk Kavramı

İçerik bu noktadan sonra, kendi düşüncelerimi aktardığım bir paragraf ile sonlanıyor. Sohbet havasında bir anlatım ve öznel cümleler ile kendimi açıklamayı amaçladım. Dilerim siz okurlar açısından da sizlere farklı bir pencere açar ve faydalı olur.

Asıl mutluluk insanın aradığı ve uğruna yol aldığı bir şey değil. Yanında taşıdığı, hissetmenin canlılığını koruyabildiği müddetçe sahip olduğu bir bakış açısıdır, mutluluk. Hayatın size sunduklarını nasıl algıladığınızdır. Bir ölçüde aslında benim fikrim, Stoacılar’a yakın. Kötü bir olayın ardından, “Neden hep benim başıma geliyor?” isyanından ziyade, “Bu yol bana ne öğretecek, kendime ne katacağım?” şeklinde düşünebilmektir. Kimi zaman bazı basit anların kıymetini bilip keyif almaktır. Örneğin her gün geçtiğiniz o yoldaki bitkileri, günü gününe gözlemleyerek gelişimlerine tanıklık edebilmektir. Herkesin karşılaşamadığı, belki kıymetini bilmediği bir güzellik karşısında hayranlık duymaktır; narin bir serçe, bir günbatımı, güneşin aydınlattığı bir gölün görselliği… Yani gözünüzün ve algınızın açık olmasıdır neticede. Yaşamdaki eşsiz detayları yakalamak, anlam yüklemek ve o anı yaşadığınız için minnettarlık duymak, ancak bu bakış açısı ile mümkündür. Son bir detay eklemek gerekirse, hissettiğiniz duyguları da sahiplenmek ve kabul etmektir. Kötü hislerden çok daha kötüsü, bir şey hissedememektir çünkü. Değerli şairimiz Özdemir Asaf’tan güzel bir alıntı ile son noktayı koyalım: “Ağlayanlar sevinmeli, sevin ağlayabiliyorsan, acılar art arda dinmeli.”

Bizi Instagram’dan takip edin! : https://www.instagram.com/bi.salkim/

Yorum gönder